Mescid-i Haram Kâbe’nin bulunduğu bölgedir. Kâbe insan-ı kâmil, Mescid-i Haram ise onun çekim alanıdır.
Karadeliklerin “olay ufku” denilen bir bölgesi vardır ki o bölgeye giren hiçbir şey, karadeliğe çekilmekten kurtulamaz. İnsan-ı kâmilin de bir olay ufku vardır ve bu bölgeye girebilenler, artık insan-ı kâmilden kaçamazlar, eninde sonunda kendi varlıkları yok olur ve insan-ı kâmilin varlığına dahil olurlar. İşte mesele bu çekim alanına girmektir. Bu durum sadece maddeten mürşidin yanında olmak anlamına gelmez. Mürşide teslim olmak, kendi varlığını yok etmeyi göze almak demektir. Nitekim ancak teslim olup varlığını yok etmeyi göze alanlar, insan-ı kâmilin sevgisinin çekimine, yani olay ufkuna girilebilirler.
Karadeliğin olay ufkuna giren bir gök cisminin nasıl fiziksel değişiklikler sonucunda varlığı ortadan kalkarsa, mürşidin sevgi alanına giren bir müridin idraki de değişiklikler yaşar ve sonunda da yok olur. Mürit devamlı halden hale, idraktan idrake geçerek değişir ve sonuçta kendisinin idraki insan-ı kâmilin idraki haline dönüşür, yani aralarında fark kalmaz, yok olma tamamlanmış mürit de aynı bir gök cisminin karadeliğe dahil edilmesi gibi, kendisini yutan mürşidin idrakine dahil olmuş, yani insan-ı kâmil haline dönüşmüştür.
Kendi varlığından geçmeyi göze almadan göstermelik bağlılık gösterenler, gönüllerindeki ikirciklik dolayısıyla mürşidin gönlüne dahil olamazlar. Görünüşte onun etrafında gibi gözükürler ama, kendi fikirleri, kendi değerleri ağır basar.